mutluluğun resmini çizecekler
Yepyeni bir mahalle anlatacağınız yazıyor basın bülteninde. Nedir bu mahallenin alemeti farikası?
Ali: Sıradan, çok ama çok normal bir mahalle var dizide. Sizin mahalle, bizim mahalle, aynı mahalle. Bizim mizah anlayışımız bu normallikte cereyan eden abukluklar üzerine kurulu. Her şey uzaktan çok normal gözükürken, ansızın cereyan eden tuhaflıklar bizim dilimizi oluşturuyor.
Can ve Zeynep’i yani karakterlerinizi anlatır mısınız biraz?
Ali: Şu anda anladığımız kadarıyla, Can çocukluk aşkı Zeynep’e dev bir platonik aşkla bağlı. Biz ne kadar imkânsız olduklarını anlatıp, bir araya gelme durumunda neler yaşayabileceklerini hissettireceğiz. Neler olacak biz de bilmiyoruz, şu anda oynarken bunun altyapısını kuruyoruz. Daha geçen gün “Sen bana aşık mısın lan” diye bir sahne çektik. Cevabın ne olması gerektiğini o kadar bilmiyoruz ki saçmaladık. Bizim mizahımız böyle oluşuyor. Karakterleri zamanla organik olarak büyütüyoruz, hem biz hazmediyoruz hem de seyirci.
Can, her şeyi biliyor da yapmıyor bir karakter... Hayat vitesini boşa almış?
Ali: O, tipik Türk genci. Ben de öyleyim ,bir sürü de böyle arkadaşım var. Tembeliz. Türk erkeğinin yapısında olan belirgin bir özellik. Belli bir yaş aralığında hepimizin yaşadığı durumu yaşıyor. Yani o da normal.
“Reyting meselesi ile ilgili çok insan yanılgıya düştü son zamanlarda. Bence herkes neyi iyi biliyorsa onu yapsın. Rakamlara takılmamak lazım. Zaten reytinge göre hareket ettiğin zaman otomatikman yeniliyorsun.”
Zeynep?
Aslı: Zeynep mahallemizin kızı, okumuş, çalışmış, avukat olmuş. Hayatta en açık olduğu insan Can. Birlikte büyüdükleri için ona bel altı espri bile yapabiliyor. Kuralsız, bugünü yaşayan, çalışkan ama inek olmayan bir kız. Kadın - erkek ilişkisi üzerine değil insan ilişkisi üzerine kurulmuş bir ilişkileri var.
Aslı siz Londra’da doğmuşsunuz, Ali siz Rize’de. Biriniz çayı sütlü içer diğeriniz hasını sever. İyi bir çift olduğunuza emin misiniz?
Ali: Ben de çok severim sütlü çay.
Aslı: Ben de hasını severim ne olacak.
Ali Atay’ın kendine has bir oyunculuk dili var... Leyla ile Mecnun’u izler miydiniz? Bu dile uzaktan nasıl bakardınız?
Aslı: Benim çok sevdiğim bir tarz. Ben hep drama gittim şimdiye kadar. İçime sinen bir komedi işi gelmemişti. Komedi biraz riskli ve ince ayar gerektiren bir dal. Ali, Ertan, Öner komedi yapılacaksa aralarında rahat edeceğimi hissediyordum. Üçünü de çok izliyorum, onlar ne yapıyor, nerelere gülüyorlar, sürekli takipteyim.
Sizin oyununuzda doğaçlama büyük yer tutuyor değil mi?
Ali: Karakteri anlamak ve onunla arkadaş olmak için doğaçlama olmak zorunda. Doğaçlama derken vur saza gitsin durumu değil, biraz serbest çağrışım. Biz Leyla ile Mecnun’da bir dil yarattık orada da bu şekil bir yol tutturduk. Birini tanımak için konuşmak gerekiyor, karakteri de tanımak için önündeki şablonun dışına çıkacaksın.
Bu projenin Leyla ile Mecnun’dan, Can karakterinin Mecnun’dan ne farkı var?
Ali: Dedim ya standart Türk delikanlısı diye. Mecnun da öyleydi, Can da öyle. Mecnun zaten benim kendimden çıkardığım bir karakterdi; bir ailesi bir sistemi vardı. Burada Can’ı okurken ben nasıl algılıyorsam öyle yorumladım. Senaryo da başka bir karakteri de oynayabilirdim. Ama Can bana çok sempatik çok tatlı geldi. Canım bunu oynamak, buradan devam etmek istedi. Çünkü Can, televizyon izleyicisi ile ilişki kurabilmek, söz söyleyebilmek için doğru bir karakter. Dinlenir.
BEN GÜLMÜYORSAM SİZ DE GÜLMEYECEKSİNİZ
Ülkede bir sürü saçma şey olurken mizah yapmak zorunda olmak zor mu?
Ali: Yok öyle bir zorunluluk. Ben hiç öyle düşünmüyorum. Yapamam ben kendi adıma. Yaşadığım şeylerden etkilenen biriyim. Ben çok travmatik bir dönemden geçerken, bundan önceki dizimde Onur Ünlü’den izin rica ettim. O kadar düzgün bir şey yaptı ki bana, bir bölüm hiç konuşmadım. Ben gülmeden kimseyi güldüremem, ben ağlıyorsam seyirci de ağlayacak. O yüzden bizim yaptığımız işlerde mutsuzsan mutsuzsun.
Bu dizinin iddiası her bölüm güldüreceğiz değil o zaman...
Ali: Kesinlikle değil. İçimizde ne oluyorsa yansıyacak. Biz Aslı ile kavga edersek bizim oyunumuz değişecektir. Kendi adıma garanti veriyorum değişir. Kavga edersek ben ona eskisi gibi şımarık bakamam, kesik uzak uzak bakarım. Ben böyle bir adamım. Babam ölünce sahneye çıkamam. Öyle bir şey asla yapamam.
Aslı: Dışarıda korkunç bir şey oluyorsa hiçbir şey olmamış gibi çalışma aşkı... Yapabilen varsa saygı duyuyorum ama ben etkilenirim.
Sözünüzü sakınmıyorsunuz, yazıyorsunuz, konuşuyorsunuz... Oyunculuk, sözlerinizin geniş bir kitleye ulaşmasına ve bir yere ulaşmasına da yarıyor değil mi?
Ali: Ben çok uzun süre senin gibi düşündüm. Söylediğin sözlerin birilerini etkileyeceğini düşündüm ama artık çok da umudum yok.
Neden söylemeye devam ediyorsunuz o zaman?
Ali: Çünkü beni mutlu ediyor. Çünkü ben bunu düşünüyorum.
Biriniz evlisiniz diğeriniz değil? Evlilik çağın gerçeği mi değil mi?
Aslı: Ben evleneli 2.5 yıl oldu. Aşkın bir eğlence malzemesi olduğunu düşünseydim herhalde evlenmezdim. Hayatın tek gerçeği evliliktir falan gibi kalıp cümleler de söyleyemem ama bildiğim tek bir şey var ben Birkan’la arkadaşım, o da benimle. Şimdilik iyi ve güzel gidiyor. Böyle gitmeye devam ederse iyiliğini koruyabilir.
Ali: Ben evlendim boşandım.
Her canlı boşanmayı tadacak mıdır?
Ali: Bununla ilgili çok şey söylemek isterim ama en iyisi susayım.
Tekrar evlenir misiniz?
Ali: Bilmiyorum.
Reyting canavarının sizi ham yapmasından korkuyor musunuz?
Ali: Bununla ilgili çok insan yanılgıya düştü. Herkes neyi iyi biliyorsa onu yapsın bence. Reytinge göre hareket ettiğin anda yeniliyorsun otomatikman.
Aslı: Benim korkularım var ama yapabileceğim bir şey yok ki. İçime sineni yapıyorum, olursa olur, olmazsa canımız sağ olsun.
YİĞİT ÖZGÜR DE BURADA
Mutlu Ol Yeter dizisinin senaryo grubunda ünlü karikatürist Yiğit Özgür de var. Ali Atay, hayranı olduğu Özgür’ü ikna etmiş yazması için. Bakın nasıl anlatıyor: “Yiğit dizi yapmak istiyormuş ama korkuyormuş. ‘Benim küçük bir dünyam var, orada karakterler doğarlar, iki çift laf ederler ve ölürler, ben bunun devamını getiremem’ diyordu. Yiğit’i senaryo içinde tam da böyle kullanıyoruz. Sıfırdan sahneler yaratılıyor. Karikatür gibi oluyor bitiyor. Arada süreklilik kattığımız durumlar da olacak.”