İşte Çevikcan'ın o yazısı:
Ankara’da 102 vatandaşı-mızın ölümüyle sonuçlanan terör saldırısını kimlerin düzenlediğine ilişkin ayrıntılar ortaya çıkıyor.
İşin kriminal boyutunun bütün arka planıyla birlikte ortaya çıkarılması ve bunun en kısa sürede yapılması gerekiyor.
Bu, hem devletin toprağa verdiğimiz vatandaşlarımıza ve ailelerine olan borcudur hem de aynı organizasyonla tezgâhlanabilecek yeni saldırıları önleyebilmek için birinci koşul.
Olayın “geliyorum” diyerek gerçekleştiği yolundaki tartışmanın kaçınılmaz sonucu ihmali olanların cezasız kalmamaları olmalı. Öyle olacak mı göreceğiz.
Benim üzerinde durmak istediğim konu, saldırı kim tarafından ve hangi motivasyonlarla yapılırsa yapılsın, hedef aldığı bütünün Türkiye olduğu ve bu ülkenin siyaseten yönetilemez hale gelmesinin amaçlandığı.
Terör dehşetini Türkiye’nin kalbinde, en acı manzaralarla yaşayan sokaktaki vatandaş açısından asıl kaygı verici olan işin bu yönüdür:
Kendisini yönetene artık güvenememek.
Zaten her terör olayının bir numaralı amacı da yöneten ile yönetilen arasındaki güven bağını mümkün olduğunca kopararak bir şok ve kaos ortamı yaratmak değil mi?
Bu açıdan baktığımızda Başbakan Ahmet Davutoğlu’nun “Zamanlaması manidar” olarak özetlediği saldırının 1 Kasım seçimlerine giderken gerçekleşmiş olmasının kritik sonuçları olacağı muhakkak.
Bugünkü koşullarda bu sonuçların en önemsizi gibi görünen siyasi partilerin miting programlarının neredeyse tamamının iptal edilmesi meselesi bile sorunlara çözüm bulması beklenen sivil siyaset ile vatandaş arasındaki bağın zayıflaması anlamını taşıyor.
7 Haziran seçimleri öncesinden başlayan, seçime beş kala doruğa çıkan, koalisyon kurulmasına dönük çalışmalar sırasında da gördüğümüz diyalogsuzluk ortamı ise siyasetin rüştünü ispatlaması açısından problemi katmerli hale getiriyor.
Sonuç; “Cumhurbaşkanı hiçbir şeye karışmasın” noktasındaki muhalefet, sadece ana muhalefet lideriyle görüşebilen hükümet başkanı ve 80 sandalyeyle parlamentonun üçüncü partisi olan ancak “yok hükmünde” bir muhalefet partisi.
İşte son terör saldırısı Ankara’da siyaset kurumunun epeydir yansıttığı bu zemin üzerine geldi.
Kaybedilen, kaybettirilen hoşgörü ve diyalog ortamının Türkiye’nin kaderini şekillendiren sonuçları sadece siyasetin hafızasına kazılmıyor.
Siyasi iklimin tetiklediği olaylar toplumların hafızasında kapanması zor yaralar açıyor, tedavisi uzun travmalara neden oluyor.
Sıradan vatandaş, son saldırı özelinde, “Bugün bile bir araya gelemeyecekseniz ne zaman geleceksiniz?” sorusunu haklı kılan bir ruh hali içinde.
Bu noktada, geride bıraktığımız 5-6 ayın yarattığı diyalogsuzluk ortamının dramatik bir sonucunu aktarmak isterim.
Malum, CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu 7 Haziran sürecindeki tartışmalar nedeniyle Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın hiçbir davetini kabul etmeyeceğini, Beştepe’ye gitmeyeceğini açıklamıştı.
CHP lideri açısından bunun tek istisnası devleti ilgilendiren önemli gelişmelerdi.
Ankara’daki terör katliamından üç gün sonra Kılıçdaroğlu’nun yakın çevresine yaptığı değerlendirmelerden biri, cumhuriyet tarihinin en büyük terör saldırısının gerçekleştiği, bu nedenle Erdoğan tarafından bir liderler zirvesi gerçekleştirilirse buna iştirak edeceği yönündeydi. CHP lideri, “Saray’a bile giderim” demişti.
Bu bilgi kamuoyuna yansımıştı.
Öğreniyoruz ki Cumhurbaşkanı Erdoğan böyle bir zirve toplamayı düşünmüş. Bunu Başbakan Davutoğlu ile de paylaşmış.
Devletin birliğini temsil eden en üst makam olarak Cumhurbaşkanı’nın böyle büyük bir saldırının ardından siyasi partilerin liderlerini bir masa etrafında toplaması hem kamuoyuna verilecek mesaj hem de teröre karşı duruş açısından çok arzu edilirdi.
Erdoğan da bunu istemiş.
Cumhurbaşkanı bütün parti liderlerini davet eder miydi ya da davetine hangi partiler icabet ederdi bilemiyorum ancak Erdoğan’ın Kılıçdaroğlu’nun daveti kabul etmeyeceği saikiyle bu planlamasını hayata geçiremediğini duyduk.
Hatta, Başbakan Davutoğlu’nun bu bilgiyi Kılıçdaroğlu ile görüşmesinde aktardığını da öğrendik.
Cumhurbaşkanı zirve toplamak istemiş, Kılıçdaroğlu “kapalı kapılar ardında” “Çağırırsa giderim” demiş.
Sonuç; böyle bir liderler zirvesi gerçekleşmedi.
Önümüzde 1 Kasım seçimleri ve seçimin dayatacağı olası sonuçlar var.
Seçimlerden hangi sonuç çıkarsa çıksın, Ankara katliamının verdiği mesajdan daha önemli olmayacak.
Tam Ajans Haber
Yorumlar